Zeki Demirkubuz’un “Hayat” Filmi Analizi:
“Nerden baksan tutarsızlık
Nerden baksan ahmakça”
Öncelikle filmin çekimlerinde yer alan herkesin emeğine sağlık. Filmi izlemenizi tavsiye ederim. Aynı ismi gibi, hayatın içindeki hemen her şey var filmde: Can sıkıntısı, aşk, acı, ölüm, cinayet, intihar, yalnızlık, gözyaşı, mutluluk, kahpelik, şiddet, küfür, pezevenkler, tutunamamış insanlar… Temelde bireyin varoluş sancılarını anlatan Demirkubuz; Hayat filminden bazen Kader’e, bazen Masumiyet’e, Üçüncü Sayfa’ya göndermeler yapmış. Hele taksici ile pezevenk diyalogu beni benden aldı. Gönderme var mı? Bilmem ama varsa tam bir füze olmuş. ”Bok yerim ama hak yemem!”
Baba karakterinin, anne ve çocuklarına olan baskıcı tutumu, geleneklere bağlılığın tek güç olarak görülüp, sorunları çözmede şiddetin tek çözüm olarak düşünülmesi, aile içindeki iletişim eksikliği gibi konulara net bir şekilde değinilmiş. Kaybolan toplum değerleri baba karakteri üzerinden izleyicilere yalın bir şekilde aktarılmış. Kendine has olan anlatım tarzı olan Demirkubuz, genel olarak bu tarzına bağlı kalmıştır. Filmin sinematografisi, yönetmenin hikayeyi anlatım tarzı, diyalogların mükemmelliği, karakterlerin arafta kalmışlığı bildiğiniz gibi. Filmin ikinci yarısının hemen başında Cem Davran’ın filme dahil olmasıyla birlikte derinleşen hikaye, git gide güzelleşiyor ve filmin yarısında dağılan seyirciyi filme tekrardan bağlanıyor.
Oyuncu seçimlerinin çoğu ne yazık ki kötü. Zeki Demirkubuz gibi usta bir yönetmenin nasıl böyle bir hata yaptığını aklım almıyor. Bırakın Boyabatı, belki de Sinop’ta o güzel kızın karşılaşabileceği en yakışıklı ve en kibar adamlardan biri olabilecek fırında çalışıp, doblo araç süren Rıza karakteri, dokununca ağlayan, gözlüklü fizik öğrencisine benzeyen pezevenk, kolejde basketbol hocasının flörtü gibi takılan rehberlik öğretmenine benzeyen taşradaki anne karakteri film boyunca kafama hiç oturmadı.! Bu kadar başarısız oyuncu seçimi yapan yönetmenin bu filme Cem Davranı dahil etmesi ve en doğru rolü ona vermesi de takdir edilesi bir hareket olmuş. Usta oyuncu, mükemmel bir performans sergilemiş. Kızın doğanın ortasında dakikalarca ağladığı sahne dışında oyunculuğu ne yazık ki sönük kaldı. Hicran’nın babası olan “Mehmet” karakterini canlandıran Umut Kurt’un oyunculuğu oldukça başarılı. Karakterin kendi içerisinde yaşadığı tutarlılıkta oldukça başarılı.
Mükemmel diyaloglara sahip olan sahneler, filmi en akıcı kılan şey olmuş. Çoğu yerde replikler kafanıza mıh gibi girip öylece kalıyor. Sahneyi başa alıp tekrar oynatmak istiyorsunuz veya diyalogun sonu gelmesin, hep devam etsin istiyorsunuz.
Filmin sinematografisini vasat buldum. Sanki filmin son sahneleri dışında tümünü bir kamera operatörü kamerayı eline alıp, öylece çekmiş gibi. Gereksiz uzun tutulan planlar, yanlış kamera açıları, boşu boşuna yapılan kamera haraketleri oldukça fazlaydı. Kameranın yanlış kullanımı sıçramalara neden olduğu gibi hikayenin kimi zaman anlatımına da zarar vermiş.
Sosyal medyada gördüğüm; Zeki Demirkubuz’un en kötü filmiydi, filmin gereksiz uzunluğuna ‘dayanamadım’ yönetmen ‘zamanımızdan çaldı’ gibi söylemlere katılmıyorum ama gereğinden uzun planlara, estetikten uzak kadrajlara, gereksiz kamera hareketlerine de gerek yoktu diye belirtiyorum. Filmin hikayesinin içerisinde tam oturtamadığımız fazlaca yer mevcut. Öğretmen emeklisi Orhan ile Hicran’nın evlilikleri, Hicran ile Rıza’nın ilişkisi ve Hicran’ın hamileliği. Hikaye o kadar kopuktu ki bir ara saçma bir şekilde Hicran’nı hamile görünce bebeğin gerçek babasının pezevenk olduğunu bile düşündüm. Bunun sebebi de zaman geçişlerinin havada kalmasıydı.
Demirkubuz’un kendi sinemasına ait bütün tanıdık ögeleri, motifleri buluşturan bir toplama film olmuş: Saplantılı aşk, basmakalıp pişmanlıklar, varoluş sancıları, iflah olmaz ilkellik, yalnız bir erkek, arafta kalmış bireyler, taşra sıkıntısı ve klasik sonu olmayan cümleler… Filmi ile ilgili zamansal geçişlerde ciddi sorunlar olduğu aşikar. Filmin senaryosundaki kopukluklar, zaman geçişleri arasındaki saçma belirsizlikler hikayenin izleyicilerin kafasında oturmasını engelleyen unsurlar olmuş. Hatta örnek olsun diye şunu belirteyim: Rıza karakterinin hapse girmesi ve hapisten çıktığında olduğundan daha genç görünür halde hapisten çıkması saçma durmuş… Emekli Öğretmen olan Orhan’nın kızının Hicranla sanki yıllar boyu birlikte yaşamış hissiyatı vermesi, evdeki Orhan ile Hicran’nın fotografları sonrasında Hicran’nın hamile kalması kafalarda yersiz soru işareti bıraktı… Bunu yazmazsam olmaz, söylemezsem kendimden eksiklik duyarım. Belki ağır olacak ama filmin en son sahnesi tam televizyon dizisi kıvamında olmuş. Usta bir yönetmene yakışmayacak bir final olmuş. Yönetmen bile bile intihara kalkışmış gibi düşündüm.
Ayrıca yönetmenin filmlerinde klasik hale gelen dördüncü sınıf pavyondan bozma gazinolar, ne alırsan bir milyoncudan alınmış bavullar, otobüsler, şiddete meyilli erkekler, tüplü televizyonlar, vesikalık fotoğraflar, aniden gelen sinir krizleri, uzun tiratları “Hayat” filminde görmek Zeki Demirkubuz’u seven benim gibi sinemaseverleri muhtemelen sevindirmiştir. Hayat filmi için belki “Kader ve Masumiyet filmlerinin antolojik devamı.” bile denebilir…
Film, gündelik yaşamda farkedemedigimiz ayrıntılarla dolu. Baba karakterinin sokakta bekleyen iki genci kovması, pezevenginin sermayesi gibi görüp kullandığı Hicran ile birlikte olması, üniversite okuyorum ayağına İstanbul’a yerleşen Rıza’nın arkadaşı, taşrada akşam arabada bira içip tribün muhabbeti yapan Rıza ve arkadaşı, komiser olmayan polise komiserim denmesi ve polisin sinirlenmesi, emekli bir öğretmenin kendinden genç ve güzel olan Hicranla evlenip onu içten içe kıskanması…
Sosyal medyadan okuduğum kadarıyla yüzlerce kişi Hayat filmini Kader ve Masumiyet filmiyle kıyaslamış. Bunu kıyaslamayı gayet normal buluyorum. Kıyaslama yapmamak anormal olurdu. “Kader” filminde Bekir karakteri Uğur’un peşinden ordan oraya her sürüklendiğinde daha zavallı, daha savrulmuş, daha derbeder görünürken bu yaşamın akışına gayet uygun görünüyordu. Bekir’in yaşadıklarının sonucu olarak bu savrulmuşluk izleyenlerine oldukça tutarlı geliyordu. Hayat filminde Rıza ise bunların tam tersine; Hicran karakterinin peşinden gittikten sonra yaşadıkların sonucunda bir darmadağanlık, savrulmuşluk beklerken daha derli toplu bir kolej çocuguna büründü. Malesef bu durum akla mantığa ters geliyor ve filmin izleyici ile sıkı bir bağ kurmasının önüne geçiyor.
15 Aralık’ta vizyona giren Zeki Demirkubuz’un ‘Hayat’ filmi ilk üç günde 19 bin 613 kişi tarafından izlenmiş. ‘Hayat’ böylece Demirkubuz’un en iyi açılış yapan filmi oldu. Muhtemelen en çok izlenen filmi olacak. Daha önce bunu belirtmiştim.
Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Oyuncular: Miray Daner, Burak Dakak, Doğu Demirkol, Cem Davran, Melis Birkan, Umut Kurt
Yapım Yılı: 2023
Bazı oyunculuk performansları ise güzel repliklerle birleşince muazzam özlü söz haline gelmişler. Sosyal medya da sıkça önüme çıkıyor replikler. Benim gibi izleyenler repliklerin bir kısmını beğenmişler sanırım. Bu repliklerden bazıları şunlar:
“aklıma şey takılıyor; yani hep böyle, hep aynı yerde, ertesi gün ne olacağı belli bir şekilde, tekrar tekrar aynı şeyleri yaşayarak mı geçecek bir ömür?”
“Burası Türkiye. Burada herkes inanmak istediğine inanır.”
“Brad Pitt ile de evlensen en fazla bir, bilemedin iki sene… ondan sonra hepsi birbirine benziyor.”
“… Yüzünü ilk defa orada,o sokak lambasının altında gördüm.İlk defa o zaman cız etti içim.Karnıma bir ağrı girdi.O gece sabaha kadar uyuyamadım.Hep seni düşündüm…”